Genel anlamda kaygı, insan yapısında mevcut çevresel ve psikolojik olaylara gösterilen duygusal bir tepki olarak tanımlanabilmektedir (Öner, 1990). Belirli bir gerçekliğe dayanmayan kaygı kişinin günlük yaşantısını, sosyal hayatını, iş hayatını etkilemesine neden olup kişide tedirginlik yaratır.

Yapılan çalışmalara göre kaygı; durumsal kaygı ve sürekli kaygı olmak üzere iki türe ayrılır.  Durumsal kaygı; kişinin anlık olaylarda olayı anlama şekline göre yorumladığı ve o anlık kişinin kendini tehdit altında hissettiği için kaygı duyduğu geçici bir durumdur. Kişinin içinde bulunduğu durumu yorumlamasıyla yaşadığı öznel bir kaygıdır. Yaşanan durum bittiğinde kişinin koronavirüs kaygısı da sona erer. Sürekli kaygı ise kişinin hayata bakış açısının devamlı kaygılı olmasıdır. Kaygı duymasını gerektirmeyecek durumlara dahi kendini sürekli tehdit altında hissedip kaygı duyabilir. Kişi hayatını buna göre düzenler.

Kaygı öğrenilen bir duygudur ve bakım-verenimiz veya yakın çevremizde sürekli gördüğümüz insanların kaygılı olması bize neyden kaygı duyacağımızı neyden kaygı duymayacağımızı gerek sözlü yollarla(söylemleri/ses tonu vs) gerek sözsüz uyaranlarla(bakışları, beden dili vs) öğretir. Yapılan araştırmalara göre annelerdeki kaygı düzeyinin çocukların kaygı düzeyini etkileyebileceği açığa çıkmıştır. Yaşanan olaylarda çevresinin tepkisine göre çocuk kendi zihninde olayla kaygı duygusu arasında bağlantı kurar ve yaşamının ilerleyen yıllarında benzer olaylarda kaygı duygusunu ortaya çıkarır.

Kaygı küçük yaşlarda öğrendiğimiz ancak her yaşta yaşayabileceğimiz bir duygudur. Aynı zamanda yaşamımızı sürdürebilmemiz için gerekli olan duygulardan biridir. Kendimizi tehlikelere karşı korumamızı, hissedilen kaygıya karşı tepki vermemizi ve bu tehlikelerle baş edebilmemizi sağlar. Bu şekilde yaşandığında kaygı sağlıklı ve gereklidir Ancak diğer her şey gibi bunun da aşırı yaşanması, kişiye zarar verir. Günlük işlevselliğini, iş hayatını ve sosyal ilişkilerini etkileyebilir. Sürekli kaygı duyan bir insan sevdiğimiz bir insan bile olsa yanımızda olduğu sürece ondan olumsuz şekilde etkilenebiliriz çünkü kaygı bulaşıcıdır. Hera Psikolojik Danışmanlık Merkezi Pendik Psikolog ve İstanbul Anadolu yakasındaki nadir merkezlerden biridir.

Şuanda ise yaşadığımız bu pandemi döneminde hepimiz kaygıyı daha yakından tanıdık. Ancak herkesin kaygı ile baş etme şekli farklı oldu. Kimi zaman gerekli ve sağlıklı bir şekilde kendimize ve sevdiklerimize her an bir şey olabilir kaygısı yaşanıp bunun için önlemler alındı. Bu yaşanılmasının normal olduğu, bizi hayatta tutan, hissedilmesinin normal olduğu bir kaygıydı. Ancak bu dönemde herkesin verdiği kaygı tepkisi farklı olabildiği için kaygıyı aşırı şekilde yaşayıp bu süreçte kendini yıpratacak derecede çok kaygılanan insanlar da oldu.

Koronavirüs Kaygısı Nelere Sebep Olur?

Bu dönemde yaşanan kaygı, kişiyi belki de daha çok kaygılandıracak performans düşüklüğüne neden olabilir ve performans düşüklüğü de kaygıyı tetikleyebilir halde bir döngü oluşturabilir. Kaygı düzeyi fazlalaştığında ilkel beynimiz bize hayatta kalma-kendini kurtarma emri verir ve insan o anda rasyonel planlamalar yapamaz. Beynimizin duygusal ve dürtüsel bölümü bu dönemde daha çok bizi yöneten kısmımız olabilir. Burada kişi kendini tehditte hissettiği için bilişsel işlevlerinin önünü tıkayarak önceliği dürtüselliğe verebilir. Bu dönemde inkar düzeyimiz yüksek olduğu için gerçeğin tam olarak farkında olamayabilir ve kendimizi, işlerimizi toparlamamız zaman alabilir. Bunun aşılabilmesinin bir yolu beklentilerimizi biraz daha düşürüp, şuanki durumda yapabileceklerimize odaklanmalı ve geçmişte yapabildiklerimizi şuan yapabildiklerimizle kıyaslamamak kaygı düzeyimiz otomatik olarak azalacaktır. Beklenti düzeyimiz yeni normale çekebiliyor olursak bu döneme daha iyi uyum sağlayabiliriz.

Kaynakça

Öner, N. (1990). Sınav kaygısı envanteri el kitabı. İstanbul Yükseköğrenimde Rehberliği Tanıtma ve Rehber Yetiştirme Vakfı Yayını. No:l.