Duygu, belirli olay ya da kişilerin bireyin iç dünyasında oluşturduğu izlenimler olarak tanımlanır. İnsanlar, hayatı boyunca çevreden gelen etkiler sonucunda çeşitli duygular yaşar. Bebeklik döneminde karşılanan ya da karşılanmayan isteklerinin sonucu olarak temel duygular ortaya çıkar. 1970’li yıllarda psikolog Paul Eckman, 6 temel duygu fikrini ortaya attı. O zamandan beri Eckman’ın bahsettiği 6 temel duygu; neşe, üzüntü, korku, öfke, şaşkınlık ve tiksinti evrensel duygular olarak kabul edildi. Sonralarda bu duyguların farklı hislerle birleşerek ortaya yeni duygular çıkardığını gören psikolog Rober Plutchik ‘duygu çarkı’ kavramını ortaya attı.

Duygular sürekli gelişim gösterir; 4 ve 14 yaşındaki halimiz birbirinden çok farklı olacaktır. Duygusal gelişim doğumdan hemen sonra başlar ve yetişkinlikte de devam eder. Yaşamın ilk evrelerinde sosyal çevreyle etkileşim içindeyken duygularımız haz ilkesi çevresinde şekillenir; ihtiyaçları bakım veren tarafından doğru zamanlarda karşılanan bebek haz duyar. Fakat büyümeye başladıkça, sadece fiziksel ihtiyaçlarımızın karşılanması yeterli olmamaya başlar. Yaşam boyunca, deneyimledikçe ve keşfettikçe duygusal gelişimimiz de artmaktadır. Birey, aynı anda birden fazla duyguyu hissedip belirtme ve yoğunluğunu kontrol etme güdüsüne sahiptir. Bu kontrol etme becerisine ‘duygusal regülasyon’ denir.

Bakım verenin bebeğe güvenli bir alan ve tutarlı bir çevre vermesi duygusal gelişim açısından önemlidir çünkü bebeğin duygularını regüle edebileceği bir alan açılmış olur. Her çocuk, kendine özgü bir mizaçla dünyaya gelir ve doğuştan getirilen bu özellikler, sosyal çevre tarafından da şekillendirilir. Çocukların birbirinden farklı olması, ihtiyaçlarının da farklı olacağı anlamına gelir. Ebeveynlerin, çocuğun ihtiyacını anlaması ve ihtiyacını gidermeye yönelik eyleme geçmesi gerekir. Çocuğun duygularına ve ihtiyaçlarına az duyarlı olan bir ebeveyn, çocuğun duygusal gelişimini olumsuz etkileyebilir. Bu bakımdan bebeği yönetmeye çalışmak değil; ihtiyacını ve duygusunu anlamak ve gidermek, bakım verenin temel görevidir. Şimdi çocuklarda duygusal gelişim sürecine bakalım.

Duygusal gelişim sürecinin bebeklikte başladığını söylemiştik. Yeni doğan bebek duyguları iyi hissettiren ve kötü hissettiren şeyler olarak deneyimlemeye başlar. Bebeğin ihtiyacı karşılanırsa iyi hisseder, karşılanmazsa kötü hisseder. Bebek bu dönemde gülme, ağlama ve korku tepkileri gösterir. Fakat bu tepkilerin çoğu refleks olarak gelişir, erken çocukluk döneminden itibaren anlam kazanmaya ve bilinçli olarak kullanılmaya başlanır. Bakım verenin bebeğe rol model olması gerekir çünkü bebekler taklit ederek öğrenirler.

Bebeklik döneminin ardından erken çocukluk evresi gelir. Bu evrede dilin gelişmesi, objelerin kullanımı ve fiziksel gelişme ile beraber benlik ve öz-farkındalık algısı gelişmeye başlar. Verdikleri tepkilerin ve ifadelerinin kendine özgü olduğunu fark ederler. Duygularını sembolik olarak ifade edebilirler. Artık gülme, ağlama ve korku tepkileri bilinçli olarak kullanılır; ek olarak öfke, inatçılık ve kıskançlık duyguları da ortaya çıkar. Öfke duygusu üç yaşına kadar bir dışavurum olarak kendini gösterir fakat üç yaşından itibaren küskünlükle ifade edilir. Bu dönemdeki çocuklarda inatçılık da görülür. Ayrıca iki yaşından itibaren çocuklarda utanç ve suçluluk da ortaya çıkar fakat bunlar kültür ve durum içinde öğrenilmiş tepkilerdir. Bu duyguların sebep sonuç ilişkisi 3 yaşından sonraki dönemde kurulmaya başlanacaktır. Bu dönem ebeveynler için zorlayıcı olabilir fakat yapmaları gereken, çocukların duygularını sakinlikle karşılamak ve ılımlı yaklaşmaktır.

Okul öncesi ve okul dönemi evresi geldiğinde ise çocuklarda ortam değişikliği sebebiyle bazı konularda mücadeleler ve zorlanmalar görülür. Çocuklar aile dışındaki kişilerle ilişki kurmayı, seçim yapmayı ve kendilerini kontrol etmeyi öğrenirler. Bu evrede ikinci bir inatçılık dönemi başlar çünkü çocuk, kendini birey olarak kabul ettirmeye çalışır. Yetişkinlerin tutarsız tavırları karşısında direnme tepkisi verir. Gurur, utanma, suçluluk ve kıskançlık gibi duyguların derinlerine inilir ve ebeveynlerin iyi bir rol model olması, bu yoğun duygu dönemlerinde çocuğun duygu düzenlemesine büyük katkıda bulunur. İyi rol model olan ebeveynlerin çocuklarının empati yeteneğinin daha yüksek olduğu görülür.

Çocuğunun duygu düzenleme becerisinin gelişmesine katkıda bulunmak isteyen ebeveynlerin yapabileceği şeyler şu şekildedir: onlara iyi birer rol model olmak, duygularını çocuğuyla paylaşmak, olumsuz duyguları konuşarak ifade etmek ve çocuğa ilgi ve şefkatle yaklaşmak.

 

 

 Stajyer Psikolog Fatmanur SAVAŞKAN