Kimimizin yaşarken muhteşem hissettiği, kimimizin birçok problemle karşılaştığı, kimimizin kaçtığı, kimimizin de korktuğu bir konuya değineceğiz bu yazıda. İlişkiler. Mükemmel ilişki var mıdır? Neden en başta harika hissettiğimiz ilişkilerimizde, yanında çok mutlu hissettiğimiz partnerlerimizle işler her zaman yolunda gitmiyor? Tüm bu soruların yanıtlarını bulmak aslında insanı anlamakla başlar. İnsanı anlayabilmek için de birçok veriye ihtiyacımız var.
Neden bazı insanlar ilişkide çok yakınlaşma ihtiyacı duyarken bazı insanlar da bu düşünceden son sürat kaçar? Bu yakınlaşma ihtiyacına bağlanma çerçevesinden bakalım. Bağlanma, henüz biz dünyaya gözlerimizi açtıktan sonra gelişmeye başlayan bir olgudur. Bebek, hayatının ilk aylarında, varlığımının bile henüz farkında değildir. Fakat ihtiyaçlarını ve acılarını bizimle ağlama yoluyla paylaşır. Bebeğin kendine ve bu dünyaya dair farkındalığı zamanla artar ve sonuç olarak bebek; ihtiyaçlarının ne kadarının karşılandığıyla, yaşadığı deneyimlerle ve ebeveynlerinin onunla kurduğu iletişim biçimi ile ilişkili olarak bu dünyaya dair bir algı geliştirir. Eğer ki bu algı sağlıklı bir biçimde geliştiyse dünyanın yaşanılabilir ve güvenli bir yer olduğuna dair bir inanç gelişmektedir. Güvenli bağlanma olarak da ifade ettiğimiz bu kavram, çocuğun hayatının ileriki aşamalarında sahip olduğu karakter örüntüsünün birleşimiyle de beraber, insanlarla sağlıklı ilişkiler geliştirebilmesine yardımcı olacaktır. Bağlanma, bebeklikte ve çocuklukta temelinin atılan bir süreç olmakla beraber sadece bu dönemden ibaret değildir elbette. Yaşamımızda deneyimlediğimiz tecrübeler, bebeklik ve çocukluktaki kadar yüksek bir etkide olmasa da bağlanma örüntümüzü etkileyebilmektedir.

Yukarıdaki paragrafta bahsettiğim bağlanma örüntüsü ideal olan bağlanma örüntüsü olarak nitelendirilebilir. Fakat işler her zaman bu yolda ilerlemez ve insanları daha farklı algılamamıza neden olan bağlanma örüntüleri geliştirebiliriz. Sistemimiz, insanların hayatımızdaki kalıcılığına güvenemeyen, onların bizi bırakabileceğine dair korku besleyen bir bağlanma örüntüsü geliştirebilir. Bunun, kaygılı bağlanmanın özetlenmiş hali olduğunu belirtmek yanlış olmaz. Kaygılı bağlanan kişiler, ilişkilerinde duygusal bir açlık içerisindedirler. Terk edilme korkusu, atacakları adımlarda, aldığı işaretlere anlam verme gibi birçok noktada hakim olur. Bu yüzden partneriniz, siz aslında soğuk olmakla alakası olmayan bir hareket yaptığınızda bunu soğuk olmak şeklinde nitelendirebilir.

Bir gün gerçekten çok yoğun olduğunuzdan dolayı onunla ilgilenemediyseniz, bunu yoğunluğunuzdan önce kendiyle ilişkilendirir ve kendisine karşı soğuk davrandığınızı düşünebilir. Bu sizden önce, hayatında kurduğu kaygılı bağlanmayla ilişkilidir. İnsanların hayatlarından gidebileceğine dair içten içe bir korku duyarlar. Kaygılı bağlananlar, ilişkilerinde terk edilme korkularını tetikleyen bir olay yaşadıklarında partnerlerini kaybetmemek için onlara her zamankinden daha yakın davranmaya başlarlar. Yine, ilişkilerinde aldıkları karmaşık mesajlar, onları ilişkileriyle daha fazla ilgilenmeye yönlendirir. Bu yüzden ki siz kişisel hayatınız sebebiyle biraz yalnız kalmak istediğiniz zamanlarda ve buna benzer durumlarda, sizi, yakınlaşmak için daha fazla zorlayabilir.

İlişki kurmayı ve sürdürmeyi zorlaştıran bir bağlanma örüntüsü daha bulunmakta: Kaçıngan bağlanma. Kaçıngan bağlanan insanların özgürlüklerini, ilişkilerine tercih ettikleri düşünülebilir. Hatta Levine ve Heller, Bağlanma adlı kitaplarında onları yalnız yolculara benzetmektedir. Bu kişiler başkalarından yardım almayı, onlara ihtiyaç duymayı, zayıflık olarak değerlendirmektedirler. Yapılan araştırmalar, kaçıngan bağlananların özgür ruh mentalitesinden çok, onların öyle görünmelerini sağlayan savunma mekanizmalarına sahip olduğunu desteklemektedir. Onlar için birilerine yakınlaşmak, bu durumun özgürlüklerine zarar vereceğine inandıkları zaman kaygı uyandırıcı olabilir. Bu yüzden bu tip bağlanma örüntüsü geliştirmiş olan partnerleriniz siz onlara yakınlaştıkça, bu yakınlaşmanın kendi alanlarına saldırı olduğunu düşünüp üstüne sizden daha fazla uzaklaşabilir. Kaçıngan bağlanan insanların özgürlük algısı “Bağımlılık Paradoksu” ile çatışmaktadır. Bağımlılık paradoksu, insanların duygusal ihtiyaçlarının giderilmesiyle ilgilerinin dışarıya yöneldiğini ve bunun sağlıklı olduğunu savunmaktadır. Yine bu paradoksa göre birilerine ne kadar etkin bir şekilde bağlanabiliyorsak o derece özgürüzdür.

Kaygılı ve kaçıngan bağlanan insanlarla ilişki kurmak güvenli bağlanan insanlara kıyasla nispeten daha zordur. Peki bu, sadece güvenli insanlarla ilişki kurmak için mi motivasyon sahibi olmamız gerektiğini anlatmaktadır? Elbette hayır, ki böyle bir motivasyonunuz olsa bile güvenli bağlanan insanların, toplam nüfusun yarısından biraz daha fazla olduklarını bilmek, sadece güvenli bağlanan insanlarla ilişki kurmanızın ne derece mümkün olabileceğini de açıklamaktadır. Fakat kendinizin ve partnerinizin bağlanma örüntüsünü bilmek, ilişkide yaşanan problemlerin ve ihtiyaçlarınızın anlaşılmasına katkı sağlayacaktır.
Partnerlerden biri kaygılı biri kaçıngan bağlanmışsa işler biraz ters gidebilir. Kaçıngan partner kendisine ait özel bir alan, özgür hissedebileceği bir sınır isteyecektir. Kaygılı partner ise zaten ufacık bir işareti uzaklaşmaya yormak için hazırda bekliyor, haliyle bu durumda işlerin ters gittiğini düşünüp partnerini kaybetme korkusuyla ona her zamankinden daha fazla yakınlaşmak isteyecektir. İşte tam olarak bu durumda kaos, kargaşa başlar. Kaygılı partner yaklaştıkça kaçıngan partner o mesafeyi korumak isteyip uzaklaşmakta, kaçıngan partnerin uzaklaştığını gören kaygılı partner ise daha fazla yakınlaşmaktadır. Bu türden bir ilişki tabi ki birçok anlaşmazlığa, bazı noktalarda da ilişkinin kopmasına sebep olmaktadır. Partnerlerin ikisi de kaçıngan bağlanmışsa ilişkideki duygusal bağ gelişmeyebilir ve karşılıklı olarak ilişkiyi sürdürmek için bir çaba göstermeyebilirler.

Güvenli bağlanan kişiler, partnerlerinin ihtiyaçlarını gözetirler. Bu durum sayesinde kaygılı ve kaçıngan bağlanmış kişilerle de anlaşabilirler. Kaçıngan bağlanan partnerlerine o özgür alanı bırakmakta, kaygılı bağlanan partnerlerine ise ihtiyaç duydukları o yakınlığı vermekte zorlanmazlar. Aslında tüm bu detaylara daha farklı bir pencereden bakabiliriz. Güvenli bağlanan insanların ihtiyaçları kaçıngan ve kaygılı bağlanan insanların ihtiyaçlarıyla bire bir çatışmaz. Fakat kaygılı bağlanan insanlarla kaçıngan bağlanan insanların ihtiyaçları birbirleriyle çatışır ve bu ihtiyaçlar karşılıklı olarak giderilmediğinde –ki çatıştığı için ikisinin de ihtiyaçları kolayca karşılıklı giderilmez – çatışmalar başlar. Buradaki önemli nokta aslında ihtiyaçlarınızı bilmek ve bu ihtiyaçlarınızın karşılanma potansiyeli olduğunu düşündüğünüz ilişkiler içinde bulunmaktır.

Daha da ilginç bir detay duymak ister misiniz? Kaygılı bağlanan partnerle kaçıngan bağlanan partnerlerin birleşmesi gerçekten çok sık yaşanmaktadır. Kaygılı bağlananlar ihtiyaç duydukları o heyecanı kaçıngan partnerlerinin karmaşık mesajlarından alırlar. Ne yazık ki burada işin kısır döngü olmasına neden olan bir detay vardır: Kaygılı bağlanan partnerler bu karmaşık mesajlara uzun süre dayanamazlar ve ilişkilerini sürdürmek bir yerden sonra çok daha fazla zor hale gelir.

Bir ilişkiyi başlatan, yokuşa süren, bitiren pek çok detay vardır. Kişilerin kendi deneyimleri kendilerine özgüdür ve bu deneyimler hakkında detaylı bilgi sahibi olmadan bir çıkarım yapmak hem çok güç hem de çok sakıncalı bir davranıştır. Bu yazıdan bağlanma örüntüleriniz ve bunların neden olabileceği şeyler hakkında genel birkaç bulguya ulaşabilir ve araştırmalarınızı genişletebilirsiniz. Fakat eğer bu konu hakkında detaylı bilgi sahibi olmak istiyorsanız ya da bir probleminiz olduğunuzu düşüyorsanız bağlanma örüntüleri hakkında çok daha fazla bilgi sahibi olmayı amaç edinebilir ya da bir ruh sağlığı uzmanıyla görüşmeyi seçeneklerinizin arasına ekleyebilirsiniz.

 

Merve İPEK
Psikoloji Lisans Öğrencisi
Kaynaklar:
Levine, A. ve Heller, R. S. F. (2017). Bağlanma – Aşkı Bulmanın ve Korumanın Bilimsel Yolları (Beşinci baskı). İstanbul: Aganta Kitap.
Santrock, J. W. (2011). Yaşam Boyu Gelişim (On üçüncü baskı). Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık.